Mısır Cumhurbaşkanı ve bir zamanlar Erdoğan’ın çok kullandığı namıyla “darbeci” Sisi, Mısırlı rejim muhalifi Abdülfettah’ı (Alaa Abd El Fettah) 12 yıllık esaretin ardından affetti.
43 yaşındaki Abdülfettah, cezasının tamamlanmasının ardından geçen eylül ayında serbest bırakılmayı bekliyordu. Ancak yetkililer, iki yıllık tutukluluk süresinin sayılmadığını söyleyerek onu hapiste tutmaya devam etmişti.
Sisi’nin bir askerî darbe ile İhvan yönetimini ve Cumhurbaşkanı Mursi’yi devirmesinin ardından on binlerce siyasî muhalif hapse atılmıştı.
Çoğunun mahkemeye bile çıkarılmadan hapiste tutulduklarını da biliyoruz.
Hatta savcılar, kanunun izin verdiği azami tutukluluk süresini tamamladıktan sonra da tutukluları serbest bırakmak yerine, çoğu zaman yeni suçlar uydurup, tutukluluk sürelerini uzatıyorlar.
Nasıl, size de tanıdık geldi mi?
Hafızanızı yoklayın, Osman Kavala’yı, Selahattin Demirtaş’ı hatırlatıyor, değil mi?
Af kararının Mısır’ın resmî gazetesinde yayınlanmasından sonra Mısır Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamada “bu karar, devletin insan hakları girişimlerini güçlendirme, hoşgörüyü teşvik etme ve affedilenlere yeni bir hayata başlama fırsatı sunma konusundaki kararlılığını yansıtıyor” denildi.
Bunu okuyunca aklımdan “vay darbeci Sisi vay” diye geçirdim; “otokratlara ders de veriyor.”
Abdülfettah (Alaa Abd El Fettah)
Abdülfettah ya da Arap Baharı’nda öne çıkan adıyla Alaa, 2011 devriminden sonra iktidara gelen Mursi ve İhvan yönetimini de sert eleştiriyordu.
İhvan’ın birçok Mısırlının reddettiği değişiklikleri dayattığını ve devrimin demokratik özlemlerini görmezden geldiğini söylüyor “ama ordu bizim hatırımız için İhvan’a savaş açmıyor” diye de uyarıyordu.
Kehâneti gerçek oldu.
Mart 2014 tarihli bir makalesinde şöyle sormuştu:
“Hangisi daha kolaydır? Otoriteye meydan okumaktan kaçınıp onun iyi niyetli olduğunu varsaymak mı? Yoksa toplumu, kendisine cinayet, işkence ve tutuklamalara izin veren bir otoriteyle yaşamaya çalışmanın saçma olduğuna ikna etmek mi?”
Abdülfettah, Kahire’de sol görüşlü muhalif bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen gelmiş.
İlk cezaevi deneyimini Devrik Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek döneminde yaşamıştı.
Ardından Mübarek’i deviren askerler tarafından hapse atıldı.
İhvan’ın iktidara gelmesinin ardından serbest kaldı ancak “demokratik talepleri görmezden geldiği için” Mursi’ye de muhalefet etti.
Bir darbe ile iktidara gelen Sisi’ye de muhalefete devam edince “sahte haber yaymaktan” suçlu bulundu.
“Sahte haber yaymak” gördüğünüz gibi çok elverişli bir suç; darbeci Sisi’nin Mısır’ında da işe yarıyor, Türkiye’de de!
(Abdülfettah ile ilgili bilgileri Vivian Yee’nin dün The New York Times’da yayımlanan haberinden aktardım.)
***
RTEP!
AKP’de 3 günde 8 il başkanı istifa etti. Bu partide, ilçe kongreleri, il kongreleri filan yapılıyor ama her şey “dostlar kongrede görsün” kıvamında gerçekleşiyor. Her konuda olduğu gibi bu konuda da Erdoğan’ın “talimatları” bekleniyor, o kimi işaret ederse onlar il başkanı oluyor, parti yönetimine giriyor
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan
AKP’de 3 günde 8 il başkanının istifasının ardından yeni istifalar da bekleniyor.
Bu durumun partide görüş ayrılığından ya da parti içi muhalefetten kaynaklanmadığını söyleyebilirim.
Partiden yapılan açıklamada da şöyle deniliyor:
“Kongre sonrasında şehirlerdeki çalışmalarımızın istediğimiz düzeyin altında kalması değişime dair sürecin ana eksenini oluşturmuştur.”
Müstafi Bakan Damat’ın biraderinin yönetimindeki “yarı resmî” Sabah gazetesinde yayınlanan bir habere göre, AKP’de il başkanlıklarına yönelik kapsamlı bir çalışma başlatılmış.
Bu konuda büyük bir rapor hazırlanıyormuş ve bu rapor 5 ayrı aşamadan geçerek Erdoğan’a sunulacakmış.
Bu raporun hazırlanmasından sonra her il için tespit edilecek üç aday mülakata alınacak, kimin il başkanı olacağı konusundaki son kararı ise Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan verecekmiş.
Bu parti uzunca bir süredir “parti gibi” davranamıyor.
Daha çok Erdoğan ailesine ait bir kulüp görüntüsü içinde.
Adının değiştirilmesi de yerinde olur aslında: RTEP!
İlçe kongreleri, il kongreleri filan yapılıyor ama her şey “dostlar kongrede görsün” kıvamında gerçekleşiyor.
Parti içinde muhalefet yok, görevi daha iyi yapacağına parti tabanını ikna etmek gerekmiyor.
Her konuda olduğu gibi bu konuda da Erdoğan’ın “talimatları” bekleniyor, o kimi işaret ederse onlar il başkanı oluyor, parti yönetimine giriyor vs.
Erdoğan teorik olarak Türkiye’yi yönetiyor.
Teorik olarak dememin nedeni tek başına bir kişinin, her konuda son karar verici olmasının imkânsızlığı.
O da ne yapsın, aslında yönetmiyor da yönetiyormuş gibi yapıyor.
Bakanlar bile “Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatını” almadan şuradan şuraya gidemiyorlar.
Her gün imzalaması gereken binlerce evrak var. Bu evrakların bazıları imza klasöründe kim bilir kaç gün bekliyor.
Cumhurbaşkanı yerinde duran birisi de değil. Her gün en az bir toplantıda nutuk atıyor. Resmi ziyaretlere gidiyor, gelenleri karşılıyor, toplantılar yapıyor.
Ve böyle yoğun bir kişinin her ile il başkanı tayin etmek gibi bir işi de var.
Parti yöneticileri kusura bakmasınlar ama “kongre sonrasında şehirlerdeki çalışmalarımızın istediğimiz düzeyin altında kalmasının” nedeni eski il başkanları değil, bu düzen.
Bir tek kişinin ağzına bakan bir siyasî örgüt, parti olmaktan çıkar.
Bu partinin sorunu bu…
Beni dinlemezler ama ben yine de söylemiş olayım.