Erdoğan-Trump ilişki modeli: Atam dedim atılmıyor...

Türkiye ABD ilişkileri uzun zamandır “stratejik ortaklık” ya da “müttefiklik” gibi kavramlardan uzaklaştı.

Artık Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerini, iki ülkenin karşılıklı çıkarlarından çok Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump’ın kişisel beklentileri ve psikolojileri belirliyor (Tam da Vamık Volkan önderliğindeki politik psikanalizcilerin ilgi alanına girecek bir durum).

Bu çıkar ilişkisi modelinde de Erdoğan ve Trump için “beni dertten derde saldın” türküsünün nakaratına benzer bir durum ortaya çıkıyor.

Ne birbirlerinden vazgeçebiliyorlar ne güvenilir dost olabiliyorlar.

***

Malumunuz, Erdoğan Trump’ın oğluyla görüştü. Özgür Özel görüşmede Gazze pazarlığı yapıldığını iddia etti. Erdoğan da Özel’e yanıt verirken, “Biz alışverişi Trump’la yaparız” dedi.

Özgür Özel alınmasın ama Erdoğan doğru söylüyor.

Zira Trump’la Erdoğan ilişkisi tam bir “Al-ver” ilişkisidir.

Erdoğan alışverişi oğluyla değil doğrudan Trump’la yapıyor.

Trump, dünya tarihinin görüp görebileceği en bencil, en pragmatist, en kapitalist lideri olarak kimsenin kara kaşına kara gözüne aşık değil.

Erdoğan da 23 yıllık siyasi iktidarını sürdürebilmek için her türlü desteği alıp her türlü köstekten kurtulmak niyetinde.

İkisi de sadece ve sadece çıkarlarına bakıyor.

Trump Özgür Özel’in yönettiği bir Türkiye’dense Erdoğan’ın yönettiği bir Türkiye’yi tercih eder.

Erdoğan da demokratlarca yönetilen bir ABD yerine Trump tarafından yönetilen bir ABD’yi tercih ediyor.

***

Trump’ın çıkar ilişkisinde Erdoğan’ı tercih etmesine onlarca örnek verebilirim ama güncel olan bize yeter de artar da...

717 MAX krizinden sonra işleri dibe vuran, binlerce işçisini kapının önüne koymak zorunda kalan Boeing şirketi, ABD için çok önemlidir. Sadece ekonomik açıdan değil, Avrupalı Airbus’a karşı stratejik bir rekabet unsuru olması, havacılık sektörünün dinamosu olması nedeniyle de siyaseten stratejiktir. Böyle bir dönemde 300 adet uçak satışı 33-35 milyar dolar gelir demektir ve Türkiye’yle yapılacak böyle bir anlaşma Boeing için hayat öpücüğü gibidir.

Trump, Türkiye’nin yıllık bütçesinin 10’da birinden fazlasına (1,44 trilyon liraya) mal olacak bu alışveriş için F-16 ve F-35 anlaşmalarının da önünü açacaktır. Peşi sıra da büyük kartlara rakamları yazarak, kendisine muhalefet eden demokratlara ve muhalif Amerikan medyasına gösterecektir: “Bakın, siz uyurken ben Türkiye’ye 50 milyar dolarlık satış yaptım...”

***

Peki Erdoğan’ın çıkarı ne?

Üç temel beklentiyi tek tek sıralayayım:

1- “Terörsüz Türkiye” projesinin Türkiye’nin istediği gibi çözülmesi için ABD’nin YPG/SDG’ye verdiği desteği kesmesi lazım. Böylece SDG’nin pazarlık gücü düşecek, Suriye’de Türkiye’nin desteklediği bir çözüm planına dahil olmak zorunda kalacak. Aynı dönemde PKK da Türkiye topraklarında tarihe karışırsa Türkiye açısından ideal bir çözüme ulaşılacak. Trump’ın bu konudaki desteği, Erdoğan’ı ziyadesiyle mutlu edecektir.

2- Türkiye’deki iktidarın antidemokratik uygulamaları Trump’ın umurunda değil. Trump her fırsatta bunu söylüyor, ABD kongresi de antidemokratik uygulamaları Türkiye’ye karşı yaptırım gerekçesi falan yapmıyor. Erdoğan da ABD yönetiminin bu kayıtsızlığını icraatlarının meşruiyet göstergesi olarak görüyor/gösteriyor.

3- Trump’ın Erdoğan’ı siyasi olarak desteklemesi, hatta bırakın desteği köstek olmaması dahi Erdoğan’ın çok işine yarıyor. Halk desteğini kaybeden AK Parti iktidarı için ABD’nin desteği artık hayati bir önemdedir. Erdoğan bu dönemde öngörülemez bir siyasi figür olan Trump’ı karşısında değil yanında görmek istiyor.

***

Trump’ın Gazze’deki katliam konusunda söylediklerine ve izlediği politikalara geniş bir bölüm ayırmama gerek yok. Son olarak bir gazetecinin sorusunu yanıtlarken, soykırımı İsrail’in değil Filistinlilerin yaptığını iddia edecek kadar ileri gitti/saçmaladı.

Türkiye’de Gazze’yi sonuna kadar propaganda malzemesi olarak kullanan iktidar, Gazze katliamcısı Netanyahu’nun baş destekçisi Trump söz konusu olduğunda sus pus oluyor. Trump da Türkiye’de olanlar karşısında sus pus zaten. Bu tür bir ilişkiyi ancak başlıkta adını aktardığım türkünün nakaratıyla anlatabiliriz:

“Atam dedim atılmıyor

Satam dedim satılmıyor

Akşam sabah yatılmıyor

Güzel bu nasıl sevdaymış...”