MI6’dan Türkiye’ye kabile devlet muamelesi

Türkiye’de İngiltere büyükelçisi sıfatıyla görev yaptığı süre boyunca, gazeteci olarak kimi zaman baş başa görüşme fırsatı da bulduğum İngiliz İstihbarat Başkanı Richard Moore’un İstanbul’da geçen cuma günü gerçekleştirdiği basın toplantısına ben de davetliydim. 

Beş yıllık görev süresini tamamlayan Moore’un toplantısına yurt dışında olduğum için katılamadım. 

Görev başındaki son basın toplantısını yapmak için İstanbul’u seçen Moore’un açıklamalarını uçakta okurken ağzım açık kaldı. Toplantıyla ilgili en anlamlı yazıyı yazan Cansu Çamlıbel gibi, ben de '35 yıllık gazetecilik hayatımda bunları da mı görecektim' hissiyle okudum Moore’un açıklamalarını. 

Başta Rusya, İran ve Çin de dahil ülkelerini gammazlamak isteyenlerin İngiliz dış istihbarat servisi MI6’ya ulaşmalarını sağlayacak mekanizmanın tanıtımını yaptı Moore. Ajan devşirmek için darkweb’de kurulan çevrimiçi mesajlaşma sistemini dünyaya duyurduğu İngiltere’nin İstanbul Başkonsolosluğu, Birinci Dünya Savaşı’nda casusların fink attığı Pera Palas’a iki, Rus Konsolosluğu'na beş dakikalık yürüme mesafesinde.

Moore’un “hükümetinizi gelin bize jurnalleyin,” çağrısını yaptığı Türkiye’de iktidar, muhalefet partisinin başkanını, kendilerine reva görülen baskıyı gayet efendice İngiliz basınına eleştirdi diye, siyasi mandacılıkla, İngiltere’den medet ummakla suçladı. Cansu’nun da ima ettiği gibi, deneyimli İngiliz casus/diplomat, yarın bir gün İngiliz Konsolosluğu'na adım attık diye casuslukla suçlanacağımız, cadı avının yaşandığı bir ülkede yaptı konuşmasını. Putin’in, önce hapse atılıp sonra öldürülen en ciddi rakibi Navalni’ye atıfta bulunurken, misafir olduğu şehrin belediye başkanının hapiste olduğu bir an için aklından geçmemiş midir?

Şaka gibi diyeceğim, ama gülünecek bir durum yok.

Potansiyel ajanlara çağrıda bulunurken; “sizi güvende tutmak için elimizden geleni yapacağız" diyen Moore’a Afganistan örneğini sormak isterdim. 

Zira ABD’nin Afganistan’dan alelacele çekilmesi, Batılılar için çalışan Afganları çok zor durumda bıraktı. Sadece çok az bir bölümünün tahliyesi sırasında yaşanan görüntüleri unutmak mümkün mü, uçağın tekerleğine sarılan Afgan’ı? 

2021 yılında İngiliz birliklerine tercümanlık yapan 250’den fazla Afgan’ın bilgileri sızdı. 2022’de, 18 binden fazla Afgan’ın bilgilerinin sızmasına neden olan veri ihlali ancak 2023’e fark edilebildi. Tüm bunlar Afganların hayatını tehlikeye soktu. Bilgileri ifşa edilenlerin bir bölümü İngiltere’ye getirildiyse de, bu sızma nedeniyle Taliban’ın hışmına kaç Afgan’ın uğradığı, kaçının hayatını kaybettiğine dair kesin veri yok.

İngiliz istihbaratı, bu bölgede herkesi aptal ya da çaresiz, bu yukardaki anlattıklarımı bilmeyecek kadar cahil ya da hafızasız mı sanıyor? 

Moore soru almadığı için, orda olsaydım da soramayacaktım bu soruyu.

Fakat meselenin Türkiye boyutu da can yakıcı. 

Basın toplantısının içeriğinden Türk tarafının habersiz olması ihtimali bir skandal, haberi olup yeşil ışık yakması ayrı skandal. 

“İçeriğinden habersiz” olmak istihbarat zafiyeti anlamına gelir. Üstelik cuma sabahı yapılacak basın toplantısının konusu perşembe gecesinden İngiltere tarafından bir açıklama ile duyurulmuş. Bu duyuru da mı atlanmış?

İçeriğinden haberdar olup göz yummak ise başlı başına ayrı bir skandal.

İktidar olarak, Ukrayna savaşı konusunda ağzını her açtığında, çatışmaların bir an evvel sonlanmasını isteyeceksin, bunun için Kiev ile Moskova’yı masaya oturtmak için ikisiyle de arayı iyi tutacaksın, sonra İngiltere senin evine gelip gözünü içine baka baka, “Putin barış istemiyor, boşuna uğraşıyorsun” anlamına gelecek laflar edecek. 

Yetinmeyecek, Putin’i devirmek için ajan devşirme çağrısını, Rus Konsolosluğu’nun hemen yakınından yapacak. O İngiltere ki savaşın başlamasından birkaç ay sonra Türkiye’nin çabasıyla iki taraf masaya oturmuş ve anlaşmaya çok az kalmışken, gelip Kiev’i kulağından tuttuğuyla masadan kaldıran İngiltere. İktidarın anlaşmayı sabote etmekle suçladığı İngiltere.

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin ABD-İsrail ikilisine karşı Türkiye-Rusya-Çin ittifakı önerisinin üstünden 24 saat geçmeden İstanbul’dan Çin karşıtı mesajlar veren İngiltere. Moore bu çağrıyı yaparken Türkiye’de yaşayan Uygurları mı hedef almıştır acaba? Çinliler bu soruyu sormamış mıdır sizce?

Kimse bu tezatlar silsilesini bize stratejik akıl, usta cambazlık, etkin jonglörlük, aktif dengeleme gibi karşılığı olmayan deyimlerle yutturmaya çalışmasın. Birini ötekine, ötekini berikine oynarım, deyip herkesi aptal yerine koymak, herkesin bizi aptal yerine koymasına dönmüş durumda.

Rusya’nın S400’leri geri alması durumunda, hava filonu modernleştirmek için fırsat kazandığın bir ortamda tam da Putin’le pazarlığa oturmuşken, böylesine bir alenen Putin karşıtlığına onay vermek, Ankara’nın elini güçlendirmez, zayıflatır.

Suriye’de rejim devireceğiz, diye büyük bir bedel ödemişiz, ders almamışız, elin oğlu gelmiş, bizim üzerimizden rejim devirme stratejisi açıklıyor. 

Moore’un basın toplantısı Türkiye’nin artık ciddi bir devlet olmadığını, ciddiye de alınmadığının en somut göstergesidir. Bu diplomatik rezalet ancak iki şekilde açıklanabilir:

İktidar, herkesin gözü önünde muhalefeti boğazlarken, kimse sesini çıkarmasın, itiraz etmesin diye, her tür diplomatik istiskali yutmaya niyetli.

Ya da...

Her alanda olduğu gibi uluslararası ilişkilerde de yönetim krizi yaşanıyor. Bir bütünsellik, ortak akıl, eşgüdüm yok. Erdoğan’ın ofisinden kim son çıkarsa onun görüşünün egemen olduğu abuk bir durum. 

Ya da her ikisi birden. 

Uluslararası saygınlığını, ciddiyetini yitirmiş bir ülkede yaşıyoruz. İşin kötüsü Türkiye’nin uluslararası muhatapları da bunun farkında.

Belki Moore gerçekten de dediği gibi Türkiye’yi seviyor. Şu yaptığı kör gözüm parmağına hareket, nasıl bir acz içinde olduğumuzu göstermesi açısından belki de yararlı olur.